30 Mart 2015 Pazartesi


Geçen sene katıldığım ve sizlerle paylaştığım yemek kursunda morel mantarlı et yemekleri hazırlamıştım.
Morel mantarı hakkında çok sorular gelmişti, trüf mantarı olup olmadığını soranlar oldu. Ben de daha detaylı bilgi almak için google kaynaklı ufak bir araştırma yaptım. 

Aslında halk arasındaki adı kuzu göbeği bu mantarın. Doğada yaygın bulunmasına rağmen toplanabilme süresi kısa olduğu için çok kıymetlidir. Şekil itibarıyla zehirli olabileceği düşünülse de yenebilen bir türdür!


Daha çok dondurulmuş veya kurutulmuş şekliyle yurt dışına ihraç ediliyor. Fiyatı diğer mantar türlerine göre daha yüksektir, bol protein deposudur. Morchella türü olduğu için kültür olarak yetiştirilmez.


En başta İzmir-Bergama-Kozak yaylasında daha sonra Muğla, Fethiye ve Denizli taraflarında yetiştirilir. Kurutularak ipe dizilebilir. Fransız mutfağında çok değerlidir.

Mangalda, tavada pişirilen farklı lezzetlerini bizim mutfağımızda da görmek mümkün.




Keyif Dolu Günleriniz Olsun...

Petek Uluğ


25 Mart 2015 Çarşamba


Kültür kelimesinin tanımı zordur. Aniden ''Kültür nedir?''  diye sorsalar, kısaca açıklayamazsınız. Tek bir kelimeyle tarif edilememesinin nedeni birden fazla tanımı olduğu içindir.

Toplumlara göre değişen kültür kavramı bireylerin gelişimini sağladığı gibi, toplulukların da ilerlemesine, medenileşmesine öncülük eder.

Sınıfsal ayrımlarda önemli rol oynasa da kişinin kendi kimliğinin oluşmasında başroldedir.

Alt kültür, kültür farklılığı, mutfak kültürü, yemek kültürü, kahve kültürü, sanat, müzik, kitap kültürü gibi tanımları çok duyarsınız. Kısacası kişi ve toplumların yaşam şekli, zevki, alışkanlıkları ve hayat tarzlarıdır.

Peki ben şimdi yeni bir kültür terimi daha eklesem, olur mu acaba?

Bankamatik Kültürü

Bu nasıl bir kültür türü derseniz, anlatayım!

Hani para çekmek için bankamatik kuyruğunda beklerken  arka sıramızda bulunan kişi biz işlem yaparken ensemizde, dibimizde durup ortak işlem yapıyormuşuz gibi ekranla ilgilenir ya! Hani sanki parayı o çekecek veya o yatıracak gibidir ya!İşte böyle kişilerin, özele saygılı davranması, sırasını beklerken kişisel alanımıza girmeyecek kadar mesafeli uzaklıkta durması gerektiğini biliyor ve uyguluyor olmasına bankamatik kültürü denir!

Dedim işte; kültür bu, tanımı geniş :)...


Keyif Dolu Günleriniz Olsun

Petek Uluğ

21 Mart 2015 Cumartesi

Ne mutlu ki gelenek ve göreneklerimizi yaşattığımız, yöresel lezzetlerle zenginleşmiş keyifli saatlerimiz var bizim.

Hani bizleri kendimize getiren, yoğun geçen bir haftanın yorgunluğunu atmamızı sağlayan lezzet şölenlerimiz...

Pazar kahvaltıları, örneğin; son yıllarda adı ''Brunch'' da olsa tüm ailenin bir araya gelebildiği uzun saatler süren, damak lezzetimize göre hazırladığımız sofrada bir demlik çayımızı bitirmeden kalkamadığımız saatler benim vazgeçilmezimdir. 

Aslında sadece pazar günü değil, kahvaltı her gün en favori öğünümdür. En gösterişli akşam sofralarına bile değişmem onu. Günün ilkidir, başlangıcıdır belki de ondan. Yada ta uzaklarda çocukluğumda saklıdır sebebi bilmiyorum. Yola erkenden koyulmadığım günler, bu sofları hazırlamak ise tam bir oyun gibidir benim için çünkü; dekoratif sofraları seven ben, bir kız çocuğunun evcilik oynarken aldığı oyun keyfini yaşarım renk renk çanak, çömleklerimle...

Bu kahvaltı sofralarında ağız tadımıza göre hazırladığımız birçok lezzetler olur. Ev yapımı doğal reçeller, el açması börekler, tavşan kanı çaylar, Ege'nin taze otları, sızma zeytinyağı içine batırılmış nefaseti bol baharatları, e tabii ki kralı zeytin, kraliçesi peynir olan ballı kaymaklı, köy yumurtalı yöresel kahvaltılarımız. 


Kendi ağız tadımıza göre hazırladığımız olmazsa olmazlarımız da vardır. Belki de bizi çocukluğumuza götürür.



Annemin elinden kızartılan yumurtalı ekmek dilimleri, eşimin peynirli maydanozlu omletleri, kendi elimden domatesli biber kavurması ne kadar ayrıcalıklı lezzetlerdir. 

Bu kahvaltı sofralarına eşlik eden sabah erken saatlerde sıcak sıcak alınan bol susamlı simitleri, İzmir'in meşhur boyozunu da atlayamam. Tabii en önemlisi kahvaltının bize verdiği huzur ve güne dinç, sağlıklı, keyifli başlayabilmenin verdiği enerjidir.

'' Yemek yemenin üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltı yapmanın mutlulukla bir ilgisi var ''

Teşekkürler CEMAL SÜREYA

Keyif dolu günleriniz olsun...

Petek Uluğ

15 Mart 2015 Pazar


İlk yaptığım video çekimli söyleşimde, evet; çok heyecanlandım. ''Ders anlatmaya benzemiyormuş bu!'' dedim hatta. Ancak sonuçta; Rehberimtv ile Roka Mutfak'ta yaptığımız çekimden çok keyif aldım.



Ben sordum Roka Mutfak Atölyesi kurucusu gıda mühendisi Gülsüm Hanım yanıtladı. Neler konuştuk? Yemek, yemek kursları, yemek kurslarına olan ilgi ve gastronomi.

Kimler katılıyormuş bu yemek kurslarına? Sadece hanımlar değil,bekar babalar, çocuklar, yeni evli eşler...

Hangi dünya mutfakları ilgi görüyormuş? 

Özellikle saray mutfağı 1.sıradaymış!

İki yemek tarifi ile birlikte anlattı bize Gülsüm Hanım.

Kolay ve lezzetli bir börek yaptı yanımızda. Pirzola Böreği. 

Daha sonra da mantar soslu ıspanaklı tavuk sarma pişirdi. 

Tabii ben de buarada mutfak ile ilgili aklıma takılan sorular sordum.

Sonra, benim en sevdiğim 5 çayı servisi ile fırından çıkan lezzetli yemekleri hem yedik hem de sohbet ettik.

Buyrun; izleyin derim.

http://www.rehberimtv.com/2014/CVP/ROKA_MUTFAK/PRG_ROKA_MUTFAK/#roka_mutfak.html


http://www.rehberimtv.com/2014/CVP/ROKA_MUTFAK/PRG_PIRZOLA_SARMA/#pirzola_boregi.html


http://www.rehberimtv.com/2014/CVP/ROKA_MUTFAK/PRG_ISPANAKLI_TAVUK/#ispanakli_tavuk.html

Keyif Dolu Günleriniz Olsun

Petek Uluğ



Son İstanbul ziyaretimde ''Şemsiyeli Kız'' misali yağmurlu bir günde buldum Secdus'u. Hayır! Tesadüfen keşfetmedim, hem de araya araya, sora sora buldum. 

Kadıköy'de Söğütlüçeşme'de olduğunu bilsem de o civarda sorduğum esnaf tam olarak çıkaramadı yerini! Bir kargo elemanı imdadıma yetişti de mavi boyalı, şirin dükkanı sokağın içinde buluverdim sonunda. 

Zaten kapısında ''Kitap Okuyan Kızı'' görünce bir yakınımı görmüş gibi sevindim. Çünkü takip ettiğim instagram sayfalarından öyle aşinaydım ki, artık tanışır olmuştuk kendisiyle...


Secdus'u ilk instagramda keşfettim. Renkli dünyası, farklı tasarımlı ürünleri benim gibi aksesuar meraklısı için tam bir cazibe sayfasıydı. Daha sonra Secda Hanım'ı okudum basından, daha da ilgimi çekti. Belki de kendi blog adıma benzettim, keyif dükkanıma yani. Uzaktan bile olsa kendimi bulmuştum burada!

Hemen gidilecekler listeme ekledim ve yola koyuldun. Secdus İstanbul'daki ziyaret duraklarımın arasında olmalıydı!


Yüzünü gizleyerek simge olan Secda Hanım henüz gelmediği için kendisiyle tanışamadım ama onun ruhunu hemen hissettim, kendi evimde gibi rahat rahat dolaşarak hatta ikram edilen bir fincan çayın keyfiyle daha uzun kalarak bol bol fotoğraflar çektim.

Asmakatlı dükkanın bu katında workshoplar uygulandığını öğrendim. 


Mağazanın iç mekan tasarımı en az ürünleri kadar keyifliydi. Duvardaki DREAMER yazısı da hayallerinin gerçek olduğunu kanıtıydı.


Porselen ürünlere yansıtılan şirinlik ve sıcaklık ortamda da hissediliyordu.


Geçen gün okudum, adının anlamını soruyorlarmış, aslında kendi adının yakınları tarafından hitap şekliymiş! Başka bir anlamı yokmuş yani...


Ürünlerini incelerken hepsinin bir hikayesi olduğu aklıma geldi. Gerçekten marka ve tasarım konusunda kısa sürede başarı sağlamış Secda Kaşka. Eline sağlık...


Instagramda sayfası olup da bu kırmızı çaydanlığı ve renkli çinkoları görmeyen yoktur, eminim...






Bu sevimli dükkanda kendimi buldum demiştim ya, işte nostaljik bir köşe ve beni eskiye götüren plaklar. Diyorum ya; tam benlik...



Markanın simgesi haline gelen Şemsiyeli ve Hediye Paketli kız tabaklarını çekmeden olmazdı. 



Keyif Dolu Günleriniz Olsun

Petek Uluğ







9 Mart 2015 Pazartesi


Üniversite sınavına hazırlanan öğrencileri birer savaşçı olarak gördüğümü daha önce de yazmıştım.
Tam gençlik dönemlerine denk gelen bu eleme ve yerleştirme sınavlarının kişilik gelişme ve ispatlama dönemlerindeki zorluğundan bahsetmiştim...

Bu kez bu sıkıntılı dönemi yaşayanların esas sahiplerine sordum. ''Geçen sene sizler bu sınava girerken ailelerinizden neler yapılmasını istemediniz? '' diye sordum...

Ee, sınav öncesi öğrencilerin neler yapmaları gerektiğini hep anlatırız da ailelerden neler beklenir acaba? Aman pek hoşlarına gitti ve hemen döktürdüler ''LÜTFEN'' leri 

Ben de aynen sizlerle paylaşıyorum...

Tansu Çetin

1. Lütfen, yakınlarımız sınav başarısı dilemek için bizi aramasınlar. Çok geriliyoruz!

2. Lütfen, aileler sınav biter bitmez '' Kaç soru yaptın? Veya neden  o kadar yanlış çıkardın?'' diye sorgulamasınlar. Zaten halen sınavın gerginliğini yaşıyor oluyoruz!


Begüm Kahraman

3. Lütfen, tüm aile bireyleri ile birlikte sınav yerine gidilmesin. Çok daha fazla heyecan yapıyoruz !

4. Lütfen, sınavdan bir gün önce ''Erken yat, iyi beslen, dikkatli ol! '' gibi uyarılar çok fazla yapılmasın. Sınavı dünyanın sonu gibi algılıyoruz !

Oğuzhan Kaya

5. Lütfen, ''Çok çalıştın, yeter. Sen kesin kazanırsın gibi'' olumlu olduğunu düşündükleri telkinlerde bile bulunmasınlar. Daha çok sorumluluk hissediyor ve ailelerimizi hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyoruz !

Sinem Çamkíran

Pazar günü YGS sınavına girecek tüm gençlere mutlu ve verimli olacakları, kendileri için doğru meslekleri seçebilecekleri sınavın ilk aşamasında başarılar diliyorum...


Keyif Dolu Günleriniz Olsun....

Petek Uluğ

2 Mart 2015 Pazartesi




Onunla Blog dünyasından tanıştım. Daha sonra biraraya geldik ve karşılıklı kahve sohbeti yaparken bana '' Sizi takip ediyorum, yazılarınızı okuyorum, çok da yoğun birisiniz, üniversitede öğrencileriniz var, ders anlatıyorsunuz, nasıl yetişiyorsunuz? Eşiniz size destek oluyor mu? Merak ettim eşinizi!'' diye soruverdi. Bu soru ile çok karşılaşıyorum yakın çevremden ama beni yazılarımdan takip eden bir erkek olarak eşimin desteğini merak etmesi ilgimi çekti.

''Evet! dedim. Benim tüm yaşamında, attığım her adımda, aldığım her kararda tam 26 yıldır Onun desteği var. Çalışan bir hanım olarak, anne olarak Peteğin Keyif Dükkanı'nda keyifler, yazılar paylaşabiliyorsam onun takdiri var, motivasyonu var. Hatta beni daha farklı, daha büyük adımlar için bile cesaretlendiriyor ki ben ürkek davranıyorum, henüz.'' dedim.

Sohbetimiz esnasında bana sorduğu sorunun altında yatan nedeni fark ettim. GÜVEN ve DESTEK.

Daha sonra başladı anlatmaya...

Onun tüm hayatı yaşadığı bir tecrübe ile bu iki dengeye odaklıydı aslında; hangi tecrübe? ALDATILMAK! Evet; toplumda erkeğe uygun görülen aldatmak rolünü, o farklı oynamıştı. Yani ezber bozmuştu. Halbuki aldatılmak rolü hep kadına oynatılırdı.

Tam düğün hazırlıklarını yaparken, çok sevdiği nişanlısı tarafından aldatılarak, psikolojik sorunlar yaşayan naif, samimi bir delikanlıydı O! İçi, dışı birdi.

Aldatmanın cinsiyeti olmadığı gibi aldatılmak acısının da kadını-erkeği yoktu! 

Kendi isteği ve onayı ile minik bir röportaj yaptık. Hani dedik bu kez bir erkeğin ağzından anlatalım.

Aldatılmayı kim nerede, nasıl yaşarsa yaşasın sonuçta ruhsal travması, unutulması, ruhun huzura kavuşması hiç de kolay olmuyor. Ya da bedeli ağır oluyor. Erkek kalbiyle, erkek dünyasıyla okuyalım bu kez de...


 Peteğin Keyif Dükkanı: Siz de bir internet yazarısınız. Takipçisi bol, başarılı sitelerin kurucu editörüsünüz! Sosyal medyaya giriş öykünüzü bizimle paylaşır mısınız?

Sosyal medya; herkes gibi benim için de kendimi ifade ettiğim bir ortamdı, aslında çok da haşır neşir değildim diyebilirim. Sosyalleşmek, yeni insanlarla tanışmak ve en önemlisi insanlar neler yapıyor merakı ile giden bir sosyal medya serüvenim vardı. 

Ancak sosyal medya anlayışım kendimi ifade edebildiğim bir blog ile değişti. İnsanın bir deşarj noktası olması gerektiğini, güzel giden hayatımın alt üst olmasıyla öğrendim diyebilirim. 

Güzel giden derken harika bir hayat gözünüzde canlanmasın! Çoğu insan gibi kaygılı, endişeli, dayatılan hayatın çarklarında dönen ama çevreye güçlü, mutlu ve başarılı imajı olan bir hayat! Okuldan mezun olursun, askerliğini yaparsın, evlenmeye karar verirsin ve toplumun istediği hayatı yaşarsın. Güzel giden bir hayat bu işte, çünkü bu öğretildi gösterildi. Tam bu zinciri tamamlayacak iken, yani okul, iş, askerlik ve nişan merasimini tamamladıktan sonra evliliğinize az bir süre kalır. Sancılı geçiyor açıkçası, yeni bir hayat, yeni bir aile anlayışı, sorumluluklar, gelecek kaygısı derken bir bakmışsınız standartlara girmişsiniz. 

Benim standartlardan çıkma noktam ALDATILMAK oldu. Hani büyülü sözler, senden ayrılmayacağım, hayatımın erkeğisin, senle ölüme varım sözlerinin arasında bir gerçeklik olarak ortaya çıkan bir kavram… Genelde ülkemizde erkek aldatır kadın bunu sineye çeker anlayışında olduğumuz için erkeğin aldatılması ve bunun karşısında soğukkanlı kalabilmesi garip karşılanır. Siz de başınıza gelmeyecek sanırsınız, haklı da olabilirsiniz ama her an başınıza gelebilir veya geliyordur yada farkında değilsinizdir. 

Unutmamak gerekir ki aldatıldıktan sonra en önemli avuntu, “İyi ki farkettim!” ve “Direkten döndüm” gibi cümleler olacak. Bu yüzden farkındalık önemli! Bir de hiç beklemediğiniz bir anda geldiği için aldatılmak hazırlıksız da yakalıyor insanı…

İki aile de evlilik telaşında, gelinlik, damatlık, düğün günü kararları, kan testleri, başvurular arasında aldatılıyorsunuz ve bunu bir erkek olarak dile getirmek zor. Anlaşamadık ayrıldık! En güzeli bu? Az soru gelir ve yırtarsınız, ancak içinizde yaşananlara kendiniz bir cevap bulmak zorundasınız bu cevabı da tek başına bulmaya çalışırken bir süre sonra obsesifleştiğinizi farkedersiniz, evet 30 yaşında profesyonel bir yardım almak için hayatınızda ilk kez psikiyatriste gider ve cevapları beraber bulmaya çalışırsınız. 

Psikiyatriste giderken dünyanın en önemli sorunu benim sorunum mantığı ile gitmiştim.Aldatılmıştım, hayatım alt üst olmuştu, insanlara açıklama yapamıyordum, içim içimi yiyordu. Psikiyatristin anlattığım şeyler karşısında dehşete düşeceğini beklerken çok normal karşıladı ve iki kelime etti 
“ Hobi Bul” . Şaşırdığımı söylemeliyim çünkü benim derdim çok büyüktü ve bir hobiyle onarılması gerekecek kadar hafif değildi. Klasik küçük bir hap ve daha sonraki seans için ödevlerle çıkarken mutsuzdum hala. Hobi bulmak çok aklıma yatmamıştı çünkü kendimce vardı. Bu noktada aklıma gelen ilk şey bir deşarj noktası oldu daha önce söylediğim gibi. Blog açtım ve sosyal medyayı artık kişisel değil bloğumu tanıtıcı şekilde kullanmaya başladım.


Peteğin Keyif Dükkanı: Peki gerçekten psikoloğunuzun dediği gibi blog açmak ve kendinizi sosyal medyada ifade etmek sizin için etkili bir terapi yöntemi oldu mu? 

Dediğim gibi ilk etapta çok da mantıklı gelmemişti tavsiyeler. Hobi bulmak, kendini anlatmak, birşeylerle uğraşmak zorunluluk gibi geldi. Kendimi birşeylere zorluyor gibi hissettim. Ama açtığım blog ve siteler büyüdükçe, insanlara ulaştıkça ve en önemlisi geri dönüşler aldıkça mutlu olduğumu anladım. Özel hayatımda bir çok sorunu aşmamda blog yazarlığı etken bir madde oldu ancak işin ilginci iş hayatımı çok olumlu etkiledi. Eskiden iş hayatında egosu, hırsı olan biriyken bu egomu yaptığım sitelerde tatmin ettiğimi gördüm. Bu ego ve hırsın profesyonel iş hayatımda azalmasıyla daha başarılı ve huzurlu bir iş hayatı geçirdiğimi söylemeliyim.

 Peteğin Keyif Dükkanı: Evet benim blogum ile çok özelinizi paylaştınız, mutlaka bir mesajınız vardır?

Her olay insanı yeniden yapılandırıyor ve programlıyor farkında olmasak da. Yıllar insanı değiştiriyor ancak bunu olumlu veya olumsuz hale getirmek de bizim elimizde. Şimdi benim yaşadıklarım aslında komik geliyor, üzüntülerim, kaygılarım ve kızgınlıklarım olaylara dışarıdan bakınca basit ve gereksiz geliyor. Ancak insan hayatı da üzüntü ve kaygısız geçmiyor. Şu an yaşadığımız üzüntü bizi özel kılıyor ve başkalarının derdi yokmuş gibi bencilleşip ağlamaya başlıyoruz. Bu engellenemez bir süreç… 

Ben üzüldüğüm ve kaygı duyduğum durumları mantıklı hale getirmeye ve sürelerini kısaltmaya başladım. İşe yarıyor mu? Evet... Ama bazen de durup düşünüyorum, acaba erteliyor muyum? Üstünü mü örtüyorum? Kaçıyor muyum? Şu an sevdiğim biri var mesela, hayatımı birleştirmek istediğim, planlar kurduğum. Ona güveniyor muyum diye sorarsanız, evet güveniyorum, güvenmek zorundayım, bir kere aldatıldım diye her kişiye ön yargılı bakmak da saçma geliyor. Başkalarının yaptığı bir şeyi başkasına ödetmek, iki alakasız insan ve birinin davranışı diğerini yargılamama yol açmamalı. Tekrar aldatılır mıyım? Olabilir tabii her zaman bir ihtimal ama artık daha güçlüyüm ve gerçekçiyim diyebilirim.

Peteğin Keyif Dükkanı: Aldatılmanın  erkek veya kadın fark etmez, kişinin ruh dünyasında açtığı yara onarılabilir mi sizce?

Kimyasallar cidden onarıyor. Kimyasal derken tabii ki psikiyatristin verdiği küçük mutluluk hapları işe yarıyor ama psikiyatri bilimi de karmaşık halde, şu an iyiyim evet ama bastırdığım bütün olumsuzluklar ilacı bırakınca ortaya çıkar mı korkusu da yaşıyor insan. Düşünsenize her an benim başıma neden bu geldi? Acaba şimdi ne yapıyor? Mutlu mu? sorularından bir küçük hapla “ Amannnn sağlık olsun” moduna 1 ay gibi kısa bir sürede geçiyorsunuz. Düşününce çok sağlıksız bir durum ama bugününü kurtarıyor insanın! Yaralar onarıldı, kızgınlıklarım bitti, aklıma bile gelmiyor ama bu psikiyatri desteğinden mi yoksa ben mi değiştim bunun cevabını bilmiyorum…

Peteğin Keyif Dükkanı: Bu tür ruhsal travmalar ileri ilişkilerde bir erkek için ne demektir?

Başta da dediğim gibi erkek için çok alışıldık bir durum değil, aslında yaşanan ama üstü kapatılan bir durum. Ülkemiz ataerkil ve ne yaparsak yapalım bu anlayışta ciddi değişim olmuyor. Erkek onurlu gururlu ve aldatılmaması gereken bir varlık olarak yetiştiriliyorsunuz ve aldatılmak kavramı sadece sizin “ aldatmak” şeklinde gerçekleştirebildiğiniz bir durum olarak lanse ediliyor. Aldatılan kadın hikayeleri sıkıcı geliyor insanlara, çünkü herkes bilinçaltında bunu normalleştirmiş. Ancak aldatılan bir erkek hikayesi daha ilginç daha renkli geliyor çünkü sıradışı görülüyor. 

Bu durumu hayatıma yeni giren insanlara da anlatıyorum saklamak, utanmak, çekinmek bu durumda bana düşen duygular değil sanırım. Aldatan mı utanmalı yoksa aldatılan mı? Zaten aldatan insanın da  buna aldatmak dediğini düşünmüyorum. 

Herkesin kendi iç dünyasında rahatlatıcı sebepleri var. “Aldattım çünkü” bile diyemiyor insan, ona göre yaptığı şey aldatmak değil.

“Benimle ilgilenmiyordu”,“Saygısızdı”,“Ruhuma dokunmuyordu” gibi bahaneler tanıdık değil mi, bunları içselleştirdiğiniz zaman zaten siz kötü bir şey yapmıyorsunuz! İlerideki ilişkiler konusuna gelince, 2 senedir düzenli ciddi bir ilişkim de olmadı. Bu küskünlükten veya güvensizlikten değil dediğim gibi, biraz daha işinize ve hobilerinize konsantre oluyorsunuz, özel hayat önemsizleşiyor. Beni şu an her konuda destekleyen ve ileriye götüren biri var hayatımda, sevgili demek de hafif kalır, kısa sürede kafaların uyuşması, aşk, arzu, idealler, hayat görüşlerinin birlikte olduğu bir durum ancak “ Yol Arkadaşlığı” olabilir. Umarım herşey güzel gider demekten başka da bir şey yok. Düşününce süreçler insanı duygusuzlaştırmıyor aksine duygularını biraz daha mantıklı hale getiriyor….

Peteğin Keyif Dükkanı: Bu kadar samimi ve doğal duygularını blog okurlarımla paylaştığın için çok teşekkür ederim. Eminim ki bundan sonra hayat yolculuğunda adı ne olursa olsun hep güzel insanlar çıkacak karşına. Çünkü; böyle bir deneyim ile hayata bakışın değişmiştir. Herşey çok daha değerli olacaktır senin için. Hatta hayatındaki insan senin yanında çok daha değer bulacaktır. Yolun, gönlün açık olsun.

 Bu yazının ulaştığı herkes de aldatmanın insan ruhunda açtığı yaraların ne denli kapanamaz olduğunu bir kez daha anlar ve güven, sevgi, evlilik, arkadaşlık ilişkilerinde çok daha özenli davranır!



Fotolar google kaynaklıdır. Kişi ile ilgisi yoktur!

Keyif Dolu Günleriniz Olsun...

Petek Uluğ