28 Temmuz 2015 Salı


Bu aralar yakın çevremin tatil programlarındaki tek ortak rotası neresi biliyor musunuz ? BOZCAADA. Eski bir rehber olarak onlarla ada hakkında görüşlerimi paylaşırken aslında benim de tam bir Bozcaada hayranı olduğum ortaya çıktı.

Sanki tur acentasıymışım gibi anlatıveriyorum hemen ada hakkındaki düşüncelerimi. Demek ki fark etmemişim bunca yıldır, orayı nasıl sevdiğimi...



Keyifle paylaşıyorum bildiklerimi; çünkü Bozcaada benim en sevdiğim adalardan biridir. Belki de görünce en şaşırdığım  olduğu içindir. Geyikli'den bindiğimiz feribot ile adaya yaklaşırken eşime ''Neden buraya geldik ki? Nasıl olduğu belli bir yer, zaman kaybı olacak!'' diye hayıflanıp, dönerken de ''Neden dönüyoruz, bir gece daha mı kalsak?'' dediğim tek yerdir...

Tamam acele etmişim, önyargılı davranmışım ama biraz da haklıydım. Adı gibi öyle boz ki gerçekten, limanda inerken tek gördüğünüz manzara; kıraç, beyaz topraklar içinde size

''Hoşgeldiniz'' diyen tarihi bir kale...

                          

                           

                            

                                     

Ancak, sokak aralarına daldığınız zaman sanki limanda gördüğünüz ada farklı bir yer, sevimli taş evlerle dolu ada farklı bir yer. 

Çanakkale'ye yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta bulunan ada eski adıyla ''Tenedos'' sevimli, sakin bir diyar.

Çoğunlukla İstanbullular'ın kaçıp saklandığı ama henüz Çeşme veya Bodrum gibi betonlaştıramadıkları Ege'nin kuzeyinde bir dinlenme köşesi. Onun için ben buraya ''Diren Bozcaada'' diyorum. Hala sakin, hala kendi iç dünyasında yaşayan ama misafirperver bir kaçış noktası. 

                            

Adada malum öyle herşey dahil sistemli oteller falan yok.(Olmaz da umarım!) Küçük butik oteller, motel ve pansiyonlar var. Nerede kalırsanız kalın kendinizi sempatik, sardunyalarla süslenmiş, taş duvarlarıyla ada otantizmini hissedeceğiniz bir yerde kalacaksınızdır. Dar sokak içlerinde bir ev-motel de olabilir, üzüm bağları içine kurulmuş şık, organik ve özenli bir tatil köyü de olabilir.

                      

                                      

Limandaki küçük otelleri tercih ederseniz, akşam ada sokaklarında daha rahat dolaşabilir, çarşı içindeki turistik dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz...

Burada ada kültüründeki yemekleri tadabileceğiniz hatta yer yer Rum yemeklerini bulabileceğiniz menülerin olduğu restoranlar da mevcut...


Tadına bakmadan dönmeyin diyebileceğim ilk aklıma gelen tabii ki gelincik şerbeti ve reçeli. Benim gelincikleri çok sevdiğimi blogumu ziyaret eden misafirlerim bilir zaten. Daha sonra da domates reçeli. Şaşırmayın, ''Olur mu hiç?'' demeyin! Kendi bahçelerinde yetiştirdikleri domateslerden yapıp, satıyorlar. Denemeye değer, çok hoş...

                       

Her ada kültüründe olduğu gibi beyaz, mavi, begonvil doğal bir tablo oluştururken bu tablo içinde bol bol balık ve üzüm de yiyebilirsiniz tabii ki. Bağcılık gelir kaynağı olduğu için şarap üretimi de adanın ayrıca turistik gelir kaynağı olmuş. Sokak aralarında hediyelik şarap üretip, satan değişik dükkanları görebilirsiniz. Adada Eylülün ilk haftasında ''Bağbozumu Günleri'' var, ancak çok merak etmeme rağmen çalıştığım için o tarihlerde orada bulunamadım hiç...

                                 

                        

Adanın meydanından yukarıya doğru çıkılan bir sokağın sonunda bulunan Bozcaada kilisesini de görün derim. Çan sesleri size kendinizi yabancı bir adadaymış gibi hissettirebilir...

                         

Halk plajı olan AYAZMA mevkine rahatlıkla ulaşabilir ve denize girebilirsiniz. Ancak; tüm kuzey Ege sahillerinde olduğu gibi Bozcaada'nın da denizi bana göre çooookkkk soğuk (hatta en soğuk) diyebilirim.

                         

                         

Rüzgar gülleri adeta adanın simgesi olmuş, gidip de o tepede fotoğraf çektirmeyen yoktur. Yazın bile bol esintili, rüzgarlı bir yere bu güller de çok yakışır. Özellikle güneş batarken orada bulunursanız, nefis bir manzaraya şahit olursunuz...

                         

Geyikli'den karşılıklı olarak her 2 saatte bir adaya arabalı vapur var. Gelibolu'dan da olduğunu biliyorum. Bu arada Türkiye'nin 3.büyük adası olduğunu ve köyü olmayan tek ilçemiz olduğu bilgisini de rehberlik günlerimi anarak sizlerle paylaşayım !

                           

Şehir sokaklarında göremediğimiz kadar sanat galerileri, resim galerileri de görmek mümkün burada...

                           

Ayrılmadan önce kapılarınıza asmak üzere çiçeklerden yapılan el örmesi kapı çelenklerinden almayı unutmayın. Bazı yerli adalı hanımların el emeği bu çelenkler öyle güzel ki tam bir hatıra hediyelik olabilir ! 


....
Hüznün varmış
Hüzünlerimle aynı yolda yürüyen,
Bilmiyordum
Ben seni hiç tanımamışken
İskelende durup da
Gelecek son gemiyi beklemenin
Mutluluğunda kıpırdayan hüznünü sevdim
Bir adanın hüznü
Olur mu?

Solmaz Aksoy



Keyif Dolu Günleriniz olsun

Petek Uluğ


Burası Necati Cumalı'nın Urla'da bulunan Anı ve Kültür Evi...

Ege'nin en keyifli ilçelerinden biridir Urla. Ancak; Yanıbaşındaki Çeşme'nin gölgesinde kalmış gibi gelir bana. Belki de bu nedenle burada doğup, büyüyen ünlü edebiyatçı, oyun yazarı ve şair Necati Cumalı'nın bu müze evini pek bilenler yoktur.



Sıcak yaz gününde edebiyat günü yapmak istedim ve kendimi burada buldum. Evinin odalarında yaşanan onca anıların içinde bir okadar da ödüller, plaketler, film afişleri bulunuyordu. Necati Cumalı'nın doğduğu ve daha sonra eşi ile beraber yaşadığı bu taş evde kendinizi edebiyat tünelinde hissediyorsunuz.

                                        
Edebi kişiliğinin yanı sıra avukatlık da yapan Cumalı'nın bazı kişisel eşyaları sergilenirken, zemin katta bulunan bir odası da ilçe kütüphanesi olarak kullanılıyor.





  Yazarın filme çekilmiş eserleri de afiş olarak evinin duvarlarını süslemekte.



1963 yılında Urla'da çekilen bu film 1964 Berlin Altın Ayı Ödülünü kazanmıştı.

                                          

   

 

Anı evinin bahçesinde resim sergilerini de ziyaret edebilirsiniz.

Adres: Necati Cumalı Cad. Merkez, Urla, İzmir 

Tel: 0212 754 53 70

Barış Ve Keyif  Dolu Günleriniz Olsun...

Petek Uluğ





11 Temmuz 2015 Cumartesi


Ege Bölgesinin efsanevi üçlüsüdür onlar benim için. Birbiri içine saklanmış ya da birbirine sarılmış üç kardeştir diyelim...
Nereleri mi ? Tepede Meryem Ana, eteklerindeki Antik Efes'in harabelerini korur ve kollarken hemen yanı başındaki YEDİ UYUYANLARI hiç uyandırmak istemez sanki...

İzmir'in Selçuk ilçesinde bulunan bu muhteşem tarihi üçlüyü yıllardır her ziyaretimde büyülenirim. Bazen bir turist olarak gezerim, bazen bir rehber veya bir yolcu. Ama ne Meryem Ana'nın kutsal evinden, ne de Efes'in efsanevi kalıntılarından (ki bana göre Ege'nin mitolojik başkentidir!etkilenmeden ayrılmam. Ancak  YEDİ UYUYANLAR MAĞARASINDA ise hep farklı bir hüzne kapılırım nedense...Belki de yüzyıllardır uyudukları içindir...

Aslında turistik anlamda yeteri kadar özen gösterilmediğini ve bakımsız olduğunu düşünürüm burasının. Uyudukları için ''Aman uyandırmayalım!'' mı derler kim bilir ?



İslami kaynaklarda adları Ashab-ı Kehf (Mağara arkadaşları) geçen bu 7 genç Bizans döneminde Efes'te yaşarlarmış. Yine efsaneye göre Roma imparatoru'nun zulmü altındayken, Hıristiyanlığın hızla yayılmasıyla bu dini kabul eden ilk kişilerdir. Başlangıçta 6 genç, imparatorun kendilerini öldürtmesinden korktukları için kaçmak isterler ve yolda karşılaştıkları bir çobanın da aralarına katılmasıyla 7 kişi olurlar. Çoban onlara yardım ederek, bugün Selçuk'ta bulunan Panayır Dağı'nın eteklerindeki bir mağaraya götürür. Bu arada çobanın Kitmir adındaki köpeği de onlara eşlik eder. Allah tarafından konuşma yeteneği verildiğine inanılan bu köpek korkmamalarını ve onlara yardımcı olacağını söyler. Bunun üzerine 7 genç mağaraya saklanarak 300 yıl sürecek derin bir uykuya yatarlar. Kaçtıklarını öğrenen İmparator ise askerlerini yollayarak mağaranın ağzını kapattırır. Gençler yine de ölmez! Onlar 1 gün uyuduklarını düşünürken, uyandıklarında her şey değişmiş,yeni bir dünya başlamış ve hıristiyanlık yaygınlaşmıştır. Değişen bu durumu ise yiyecek almak için içlerinden birinin şehre inmesiyle öğrenirler. Ve olay hızla kulaktan kulağa yayılır.


Dini inançlara göre ölümden sonraki tekrar dirilişi simgeler bu yedi uyuyanlar. Ayrıca 7 rakamının İslamiyetteki önemini de vurgular...

Arkeolojik kazılar sonucu bulunan mağaranın üstündeki antik kilise ise günümüzde biraz harap görünüyor. Ancak; yine de içeredeki sessizlik size gizemli gelecektir, emin olun!





Keyif Dolu Günleriniz ve Olsun...

Petek Uluğ

7 Temmuz 2015 Salı


Gün içinde sosyal medyayı ne kadar kullandığınızı hesapladınız mı? Paylaşım yapmasanız dahi paylaşılanları takip etmek için veya bilgi edinmek amacıyla  kitle iletişim araçlarından faydalandığınız süreyi gözden geçirdiniz mi?
Günümüzde hatırı sayılır derecede önemli olan sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının kullanımı aslında kitlesel olmaktan öte kişisel ihtiyaçlar ve doyumlara bağlıdır.

Çünkü; haberleşmek kavramının özünde her birimizin zaman zaman toplumsal ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermek yatar.

Yani haber almak ve haberleşmek psikolojik olarak bizi rahatlatır.

Ancak; internet ve sanal dünyanın bu denli hız alarak günlük yaşantımıza girmesiyle bu amaç yerini farklı kullanımlara bıraktıysa da çok popüler olan, izlenim oranları yüksek TV programlarının, pembe dizilerin, yarışmalarının kitleleri sürüklemesi, izlenme rekorları kırması bu kullanım ve doyumlar teorisine dayalıdır.

Nasıl?

                              

Ben medya iletişim derslerimden öğrendiğim bilgiler dahilinde bir liste yapayım,  Siz de hangileri size uyuyor bir bakın…

-         -  Günlük yaşamın baskılarından kurtulmak/ Sorunlardan kaçmak

-        -   Dünyada ne olup bittiği hakkında bilgi edinmek

-         -  Zaman öldürmek/ Vakit geçirmek

-         -  Yiyecek, giyecek ve eşyalar hakkında bilgi almak

-         -  Kişisel ilişki ve arkadaşlık gereksinimini karşılamak

-         -  Zamana ayak uydurmak

-         -  Duygusal rahatlama/ Boşalma

-         -  İçsel kültürel ya da estetik zevk alma

-         -  Gerçek yaşamda arkadaşlığın yerini tutacak bir şey bulmak

-         -  Davranış modelleri bulmak

-         -  Başkalarının koşullarına ilişkin düşünce ve sosyal empati kazanmak

-         -  Merak ve genel bilgiyi tatmin etmek

-         -  Öğrenme, kendi kendine eğitim

-         -  Sanal karakterle özdeşleşme ve ilişkide olma

Yoksa hepsi mi size uyuyor?


                                          Keyif Dolu Günleriniz Olsun

                                                       Petek Uluğ