24 Ekim 2015 Cumartesi


İstanbul ziyaretlerimde en sık uğradığım yerler arasında Karaköy gelir. O semtin eski ve nostaljik kokusu benim için çok kıymetlidir. Eskini tadı, tarihin büyüsü ve arka sokakların daki gizem farklı gelir bana. Evet; karanlıktır hatta loştur ama canlıdır, ruhu vardır, her daim yaşar...

Aslında İstanbul gibi bir şehrin, yaşayanları için ızdırap haline gelmesine de çok üzülürüm. Onun hiçbir günahı yoktur ki bu karmaşada, kaoslarda.

O koskocaman cihan şehridir ve her olumsuzluğa rağmen asaletini dimdik korumaya çalışır. Onu yaşanmaz ve çekilmez kılan bizler değil miyiz? Kendi çıkarlarımız ve rant uğruna harcamaz mıyız bu dünya şehrini?

Neyse geçen haftasonu yaptığımız ziyaretimizde oğlumuzla hasret gidermekle kalmadık, Karaköy sokakları'nda da bir nefes aldık. Günboyu mekan keşiflerinde bulunduk, tanıdık yerlere de selam verip çıktık, ayaküstü sohbetler ettik.

Onlar bize İzmir'i sordular, biz İstanbul'u...

''Türkiye nasılsa biz de öyleyiz, işte'' dedim!

Huzurdan bahsettik, barış diledik yine...

Hep denk gelmeye çalıştığım Souq Pazar'a da uğramayı ihmal etmedim, tabii.

Haydi size de hızla bir tur attırayım. Hep diyorum ya eski bir rehber olarak rehberlik ruhumda var!


Menüsünü ve bu duvar resmini beğendiğim MUHİT ve insanları.

 

 Çayı çok seven biri olarak DEM Karaköy tam çay içilecek bir                                             mekan benim için.                                                                                                                                                                                                                                 
                                                                                   
    
                                                                                                                                                                                        

Fransız Geçiti'ni çıkar çıkmaz sağa dönerseniz bu sevimli fırını görürsünüz ve ben de buradan mutlaka bir simit alır, daha sonra yemek üzere çantama atarım.
                                                                                                                                                                          

Bu ziyaretimde keşfettiğim, Mumhane Caddesi'nde bulunan bir antikacı. Çok beğendim. ANTEMİNYON.

                     

       

                     

Kağıt tasarımlarını incelemekten çok keyif aldığım KAĞITHANE. Nerede? Fransız Geçiti'nde.

      

Daha önce Moda'da gördüğüm ve Karaköy'de de şube açan ÇİÇEK İŞLERİ. Ne alacağımı şaşırdığım bir mağazadır burası. Tam benliktir. Ne aldım? Kırmızı motifli bir masa örtüsü. Almaya hiç doyamadıklarımdan yani.

       

Yemeklerini ve dekorasyonunu Ege stiline benzettiğim, Country tarzı ile çok hoşuma giden, NAİF. Mumhane Caddesi'nde.

     

Ve çeşitli tasarım ürünlerini bulabileceğiniz, Murakıp Sokak'ta ayda bir açılan SOUQ PAZAR. Vintage ismiyle özdeşleşmiş Ece Sükan ile de burada ayaküstü sohbet ettik.

                    

Kapı önünde ise bana Alaçatı'yı anımsatan Limonata satan sevimli el arabası...

    

    

Vintage severler için harika bir pazar burası.

    

    

    

 Çay tadımları yaptık, farklı lezzetler denedik.


  

  

Son olarak da terasında oturmadan dönmediğim, Anadolu'nun özelliğini taşıyan geleneksel el ürünlerini sergileyen SAHİ İstanbul.

 Daha önce blogumda burayı anlatmış,http://www.peteginkeyifdukkani.com/2015/08/sahi-istanbul.html sizler ile paylaşmıştım. Uğrarsanız Triliçe tatlısını tavsiye ederim.



Keyif Dolu Günleriniz Olsun

Petek Uluğ





15 Ekim 2015 Perşembe


Bundan birkaç ay önce İzmir'de haber spikeri Cem Öğretir'in ''Etkili Konuşma ve Doğru İletişim'' ile ilgili seminerine katılmıştım. Günboyu devam eden sunumda iletişim eğitimini almaya devam eden ben farkında olmadan hepimizin nasıl iletişim hataları yaptığımızı bir kez daha gördüm.

Aslında doğru iletişim bir yaşam sanatı demektir, hayatın her alanında, günün her dakikasında içinde bulunduğumuz bir enerjidir iletişim. 

Bu sunumda blogger duyarlılığımı da unutmadan bol bol notlar almıştım, kısaca özet geçer gibi. 

Şimdi altını çizdiğim ve sizin de dikkatinizi çekeceğini düşündüğün noktaları paylaşmak istiyorum.

Haydi elinize bir bardak çayınızı alın veya bir fincan kahve yapın kendinize ki yazımı okurken sizin için keyif saati olsun! 

Çünkü; ilk temel iletişimin kendi kendimizle kurduğumuz iletişim olduğunu da unutmayalım. Bu nekadar sağlıklı olursa, ikili ve sosyal ilişkilerimiz de okadar uyumlu ve başarılı olacaktır!

                     

Öncelikle; etkili iletişim en basit tanımıyla karşı tarafa asla rahatsızlık vermemektir!

Nasıl yani?

Nezaket, samimiyet, fiziki, psikolojik ve özel alanlara karşı gösterdiğimiz saygı kuralları demektir!

Şimdi doğru sınırları bu şekilde belirledikten sonra gelelim detaylardaki ilkelere. Tabii sizi sıkmadan, kısaca paylaşacağımı belirtmiştim. Merak etmeyin, çok teknik ve akademik dil kullanmayacağım, derste değiliz, blogdayız :)

1. Samimiyeti beklemek için samimiyeti göstermek gerekir. İlk siz kendinizi anlatmalı, ifade etmelisiniz. Nasıl söylediğinizin önemi vardır, ne söylediğinizin önemi yoktur!

2. İdeal imge dayatmasına gerek yok! Herkesin imgesi kişiseldir. Bundan uzak durmak gerekir. Çünkü; kişisel gelişim böyle başlar.

Peki ideal imge ne demek?

Size dayatılan imgelerdir. Anne, baba, komşu, mahallenin size dayattığı rollerdir. Sizin kendi imgeniz değildir, kendinizi kendiniz gerçekleştirmelisiniz!

3. Beyninizin içindeki tüm önyargılarınızı kırmalısınız. Onlar kalıplaşmış kodlardır. Bu kodları çözersek, şifreleri açarsak, yapamayacağımız şey yoktur. Kodlar dünyasında yaşamayı bırakmalıyız!

4. Başarmak demek hedef koymak ve ona ulaşmak demektir. Çalışmak, iş, uzmanlık, meslek başarı demek değildir. Hayatımızla ilgili mutlaka bir hedefiniz olmalıdır. Hedefler sadece işimizle, mesleğimizle ilgili değildir!

5. Kendi kendimizle yüzleşmeyi bilmeliyiz. Beyin neye öncelik veriyorsa, olumlu, olumsuz onu yapar. Bahane üretmekten kaçınmalıyız! Gerçekten neye ve neden endişe, kaydı duyduğumuzu itiraf etmeliyiz. Kaygılarımız bizim yol almamızı ve çevre ile uyumlu iletişime geçmemizi engeller.

6. Konuşurken uzun cümleler kurmaktan uzak durmalıyız. Kimsenin vakti yok! Söylediklerimizin ancak %20'si algılanır.Duyduğumuz değil gördüğümüze inanırız, unutmayın!

7. Karşınızdaki insana güven vermek istiyorsanız tek yolu kendinize HAKİM olmaktır. Duygularımızı kontrol altına aldığımız gibi öfke kontrolünü de yapabilmeliyiz.

8. Özgüven sahibi olan insan iletişim kurmaktan, yargılanmaktan korkmaz. Özgüven; stressiz hayat ve ilişki demektir. Özgüven konusunda eksik taraflarımızın farkına varıp, bunları gidermeliyiz. 

9. Hayatımızın en büyük iletişim çelişkisi kendimizi anlatmak korkumuzdur. Bunu ancak iç güven ile aşabiliriz. Yani;

- Kendimizi tanıyarak
- Kendimizi severek
- Olumlu düşünerek
- Hedef koyarak 

sağlayabiliriz.

10. Duygularımızı ise dış güven ile kontrol ederiz.

Son olarak; dış güven, iç güvenimizi sağlamak için kullanılır. Ne yapmalıyız?

- Olumsuz konuşuyorsanız, kendinizi durdurun.

- Görünüşünüze dikkat edin, hem de kendiniz için!

- Mükemmel olmaya çalışmaktan vazgeçin, kimse mükemmel olamaz!

- Şikayet mekanizmasını yok etmeye çalışın.

- Sizi sürekli eleştirenlerden uzak durun.

- Size gelen olumlu bildirimleri kabul edin, nedenini araştırmayın.

- Dik durun, hissettiğiniz gibi davranın.

Evet, işte ben size özet geçtim siz de kendiniz temize çekin isterseniz. Nekadar doğru iletişim halindesiniz bir test edin, bakalım! Hayatımızın her anı aslında bir sınama, kendi kendimizle bile olsak, değil mi?


Keyifli bir pazar gününde bizler ile paylaşmış olduğu bu güzel bilgiler için Cem Öğretir'e teşekkür ederiz.

Keyif Dolu Günleriniz Olsun

Petek Uluğ







Günümüz koşulları değerlendirildiğinde çeşitli sektörlerde hizmet sunan firmalar tarafından ihtiyaçlara uygun ürünlerin üretildiği ve satışa sunulduğu görülmektedir. Her ne kadar aranılan eşyaya dair alternatifler giderek çoğalıyor da olsa yine de el emeğinden vazgeçemeyenler bulunmaktadır. Bunun için boyama gibi alternatifler üzerinden gerek eski gerekse yeni eşyalar üzerinde değişiklikler yapılmaktadır. Mutfak dolabı boyama da bunlardan bir tanesidir.

Bireylerin yoğun bir şekilde vakit geçirdiği alanlar arasında yer alan mutfaklar dolapları, aksesuarları ve yemek masalarıyla dikkat çekici bir görünüme kavuşturulmakta, keyifli vakit geçirilecek ortamlar elde edilmektedir. Vintage, modern, Amerikan mutfak gibi seçenekler ev sahiplerinin beğenisine sunulmaktadır. Mutfağın şartları da göz önünde bulundurularak dekorasyonun nasıl yapılacağına karar verilebilmektedir. Örneğin Amerikan mutfak tasarımlarında sıklıkla görülen ayrıntılardan biri tezgâhlardır. Normal boyutlardan bir nebze daha büyük bir mutfağa sahip olunması tezgâhlar açısından olumlu sonuçları beraberinde getirecektir. 

Mutfak dolapları tabak ve tencere gibi çok sayıda eşyanın muhafaza edilmesine, aynı zamanda çekmeleri sayesinde çatal kaşık setleri vb ürünlerin yerleştirilmesine imkân tanımaktadır. Dolayısıyla seçilen modellerin işlevsel olmasına dikkat edilmesi doğru olacaktır. Açık renklerin hem kişiler hem ortam için ferah bir etkisinin bulunduğu bilinmektedir. Tam tersine kontrast renklerle göz alıcı bir mutfak sahibi olmakta mümkündür.

Eskiyen ya da bir yerindeki boyası dökülen mutfak dolabını boyamak isteyenler için önerilere site bağlantısından ulaşılabilmektedir. Boyama işlemine başlamadan önce edinilmesi gereken malzemelerin nasıl seçileceğine dair bilgiler yazıda belirtilmektedir. Boyaların tercih edilmesine bağlı olarak ortaya çıkacak sonuçlarda yine makale içerisinde mevcuttur. İçerikte gelin çiçeği, dekorasyon, çeyiz sandığı, damat yaka çiçeği gibi evlenmeden önce veya sonra öğrenme amacıyla araştırılan konulara açıklık getiren yazıları yayınlamaktadır. Ev ya da işyerlerinde kullanılan ve bir süre eskimeye meyilli olan eşyaların yenisi satın alınabileceği gibi bahsettiğimiz şekilde boyama işlemine tabi tutularak yenileme işlemine geçme imkânı da mevcuttur. Mutfak dolabını boyamak ve taze bir görüntüye kavuşmak isteyenler ilgili içeriğe ulaşarak fikir sahibi olabilmektedir. Sitemiz bunun için özenli yazılar paylaşmaya özen göstermekte, faydalı bilgi sunmayı hedeflemektedir.

7 Ekim 2015 Çarşamba



Son zamanlarda birçok yerde kinoa ve kinoalı tarifler duymaya başladım. Ne olduğunu bilsem de tam olarak öğrenmek için şöyle bir google araştırması yaptım. Kendi minnak minnak olan kinoanın marifetleri pekçokmuş! 

Bizim bulgurumuz varken kinoa da neymiş diyebilirsiniz tabii ki!

                                     





Kinoa Nedir ve Faydaları Nelerdir?


Kinoa bitkisi 1-2 metreye kadar uzayan uzun ömürlü bir bitkidir. Bolivya ve Peru’da, And Dağları'nda doğal olarak yetişen kinoa, İspanyol kaşiflerin kıtaya gelmesiyle birlikte Güney Amerika geneline, daha sonra da Avrupa kıtasına yayılmıştır.

Aşırı sıcak ve aşırı soğuya karşı dayanıksız bitki olan kinoa ülkemizde çok fazla tanınmasa da Amerika ve Avrupa'da çok sık kullanılır.

Dünya çapında yaygın kullanılmasının nedeni ise besin değerinin yüksek olmasıdır.

Pirinç gibi pişirilir. Pişirme süresi 10-15 dakika gibi kısadır.




Kinoanın Faydaları
- Tam bir protein deposodur.
- Glüten içermez.
- Kalorisi çok düşük olmamasına rağmen diyetlerde önerilir    nedeni de yüksek oranda lif içermesidir.

- Kabızlık sorunu için idealdir.


- Demir minerali bakımından zengindir.


- Bol miktarda magnezyum içerdiği için kan şekeri ve migren kontrolü için yararlıdır.


- Araştırmalar düzenli olarak tüketildiğinde kolesterolü düşürdüğünü göstermiş.

- Meme kanserini önleyici özelliği varmış!

Nasa çalışanlarının kinoa ile beslendiği, dokuları yenilediği söyleniyor.

Kinoa, bulgur gibi haşlandıktan sonra salatalara eklenerek de yenilebiliyor. Kavrulup müslilere katılabiliyor. Un haline getirilip kurabiye, kek, hamur işlerinde, ekmek yapımında kullanılabiliyor.


Kaynak: Google

Keyif Dolu Günleriniz Olsun


Petek Uluğ