Mesleğim gereği bana sorulur sorular hep. Bana sorarlar anlamadıklarını. Bana sorarlar bilemediklerini. Öğretmeye, anlatmaya çalışırım bildiklerimi. Ama bazen çok iyi bildiğimiz halde anlatamadığımız konular da olur. Tüm öğretim metotlarını uygulasanız da tam aktaramazsınız bildiklerinizi!
Örneğin; geçen gün, en iyi bildiğim konudan bir soru geldi, geldi de pat diye cevaplayamadım yine de. Hatta nasıl olur dedim kendi kendime, neden yanıtlayamadım! Çok sevdiğim bir öğrencim sordu bu sefer, hem de beklemediğim bir anda.
''Hocam, mutluluk nedir?'' Hangi konuda geçiyordu ki bu zor soru?, ben mi atladım? Neden sordu bu soruyu kafasında birçok soru cevap karmaşası olan, bu akıllı üniversite öğrencisi? Şimdiye kadar öğrenmemiş miydi MUTLULUK NE DEMEK?
Tamam ben bir dil öğretmeniyim. Şimdi kelimenin sözlük anlamını mı vermek lazımdı? Yok, çok kitabi ve teorik kalırdı, olmaz. Zaten soruyu soran son derece zeki bir öğrenci. O zaman örnekleme ile anlatabilirdim. Ama anlatılmazdı ki MUTLULUK! Abidin Dino da değilim ki çizebileyim resmini! ''Bak şimdi örneğin;.....'' diye başlasam cümleme, benim tezimi çürüten karşı örneklemeler verecek.
''Yazı yazıyorum ya ben; işte o an mutluluktur! '' desem
''Ya hocam, öyle değil'' diyecek ve inanmayacak bana, biliyorum!''
''Henüz erken, biraz daha büyü bak o zaman anlayacaksın'' desem ''Olur mu hiç hocam,öğrenmenin yaşı olur mu? Zaten gelmişim kaç yaşıma? '' diyecek. Diyorum ya soruyu soran kişi öğrenmeye meraklı, kafası karışık ama zeki bir delikanlı. Kafası neden karışık? Çünkü O hep sorguluyor, hep soruyor. Sordukça kafası karışıyor veya öğrendikçe zorlanıyor diyelim. Anlamaya çalıştıkça da korkuyor birçokları gibi...
Peki ben mi nasıl cevapladım? Tersten gittim bu kez. Bir eğitimci olarak ezber bozdum.
''Nezaman bu soruyu sormaktan vazgeçersin, işte o andaki ruh halindir MUTLULUK'' dedim...
''Hocam aparkat gibi geldi bir an, düşünücem ! '' dedi.
Yaşasın en azından, NASIL YANİ? diye sormadı, atlattım şimdilik..Hatta ''Düşünücem!'' dedi. Demek görevimi yerine getirdim...
Ama bir dakika Aparkat ne demekti? Ne olacak, bilmediğimi de ben sorarım! Ona da sorabilirdim anlamını ama gitti, eminim benim cevabımı düşünüyordu. Hadi bakalım Google amcaya benim işim düştü bu kez. ''Aparkat nedir?''
Aparkat: Boksta bükük kolla aşağıdan yukarıya doğru çeneye atılan yumruk.
Haydi buyrun bakalım. Aparkatı hangimiz yedi? Hangimiz neyi öğrettik? Hangimiz neyi öğrendi?
Bence durum şu an 1-1 ...
Eminim O sonra gelir yanıma ve ikinci soruyu sorar , hazır olmalıyım, aparkata dikkat etmeliyim! ...
Bir sonraki yayınımda hazırlı olduğum için mutluluğun tariflerini kendimce vereceğim, öğretmen olarak değil, ama ben olarak, benim mutluluk cevaplarımı paylaşacağım. Bakalım buluşabilecek miyiz sizlerle aynı noktalalarda...
Neden bu fotoğrafı kullandım biliyor musunuz? Keşke Peri Kızı olsaydım ve bu Peri tozlarından mutluluk üfleyebilseydim, belki o zaman anlatmaya hiç gerek kalmazdı.
''Mutlu olmak istiyorsanız, iradenizin dışındaki şeyler yüzünden kaygılanmayı bırakın!'' Epiktetos