22 Ocak 2014 Çarşamba



Her insanın sabırsızlıkla beklediği, bazı anlar vardır. Bu anları beklerken zaman kavramını olduğundan daha yavaşmış gibi hissederiz ve sanki zaman hiç geçmiyormuş gibi gelir. Aynı şekilde bir işle meşgulken zamanın çok daha hızlı geçtiğini sanarsınız.

Zaman kavramındaki bu göreceli durumu Nazım da şiirinde şöyle anlatmıştı:

"Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ´Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...´
Bana sorarsanız: ´On senesi ömrümün...´
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ´Bütün bi hayat...´
Bana sorarsanız: ´Adam sende bi hafta...´
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştügümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...

Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
..."

İki mühendis kardeş, Saymat isimli projeyle birlikte zamanı online olarak takip edebilmemizi sağlayacak bir araç yapmışlar. Geri sayım ve ileri saymaları site üzerinden kurgulayarak sizin yerinize çevrimiçi saymasını sağlayabiliyorsunuz.

Örneğin "2014 Oscar Ödül Törenine Ne Kadar Zaman Kaldı?" sayfasında 2014 Oscar'ları için gerisayım yapıyor. İsterseniz aşağıdaki gibi kendi sitenize/blogunuza bu geri sayımı ekleyebiliyorsunuz.


Siteye ücretsiz üye olarak isteyen herkes saymat oluşturabiliyor. Sizin de geri sayabilecek bir hedefiniz varsa kullanabilirsiniz.

21 Ocak 2014 Salı


Derste bir öğrencimin elinde gördüğüm Charles J.Sykes'e ait bu kitap hemen dikkatimi çekti. Benim sınıf içimde bir kitap görmem kadar doğal bir durum olamaz tabii ki, ama esas kitabın adı önemliydi bana göre. Biz eğitimciler okullarda neleri öğretemiyorduk acaba? Hem de sayısı belli, adı belli tam 50 tane kural!

Hemen rica ettim öğrencimden ve bir süreliğine kitabı alarak başladım okumaya. Siz de buyrun...

1. Hayat adil değildir, alışın.

2. Gerçek dünya, özsaygınızı, okulunuz kadar önemsemeyecek, Siz kendinizi iyi hissetmeden önce, bir şeyler başarmanızı bekleyecek.

3. Babacığınız ne dersin, siz bir prenses/prens değilsiniz.


4. Hayır, hayal ettiğiniz her şey olamazsınız.

5. Öğretmeninizin katı olduğunu düşünüyorsanız,      patronunuzla tanışana kadar bekleyin.

6. Okulunuz, kazananları ve kaybedenleri mezun etmiş olabilir. Yaşam öyle yapmaz.

7.Küçük düşmek yaşamın bir parçasıdır, alışın.

8. Aileniz ve küçük kardeşiniz, düşündüğünüz kadar utanç verici değiller. Asıl utanç verici olan, nankörlük ve somurtkanlıktır.

9. Hayat, dönemlere bölünmez. Ve siz yazları tatilde değilsiniz.

10. Anne ve babanızın hatası değil. İşleri berbat ederseniz, siz sorumlusunuz.

11. Alındınız mı? Ne olmuş yani? Hayır, gerçekten, Ne olmuş?

12. Mağdur falan değilsiniz. Sızlanmayı bırakın.

13.Batman'ın kız arkadaşı haklı: ''Özünde kim olduğun önemli değil, seni, yaptıkların tanımlar.''

14.''Ne ekersen onu biçersin.'' Ne dinlediğiniz, ne izlediğiniz, hatta ne yediğiniz için bile geçerlidir.

15. İkiyüzlülükle başa çıkmayı öğrenin.

16. Televizyon, gerçek hayat değildir.

17. Kazananların, yaşam felsefeleri vardır. Eziklerin de öyle.

18. İnsanlarla konuşurken, gözlerinin içine bakın.

19. Şu yaşadıklarınızı yaşayan ilk ve tek insan siz değilsiniz.

20. Başkalarının başarılarının, sizi üzmesine izin vermeyin.

21. Meslektaşlarınız arkadaşınız olacak diye bir şey yok ve arkadaşlarınız, aileniz değil.

22.Kendinize, yaşamınızın öyküsünü anlatın. Bir amacınız olsun.

23. Teşekkür etmeyi unutmayın.

24. Fırsatınız varken, keyfini çıkarın.

25. Ölümsüz değilsiniz.

Charles J. Sykes

Ee diğer 25 kurala mı ne oldu? Biz onları zaten öğretiyoruz, içim rahat, gerçekten öğretiyoruz, inanın bana  !!!


Keyif Dolu Günleriniz Olsun...

Petek Uluğ



14 Ocak 2014 Salı


Orta Anadolu'nun önemli ticaret şehirlerinden biri olan Kayseri'de caddeler öyle geniş, cadde görünümlü sokakları ise öyle ferah ki neredeyse sokak yok bu şehirde demek yanlış olmaz!



Şehrin ilk sahiplerinin Hititler olduğu Kayseri'de Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait dikkat çekici izler ve eserler var.

Sakin ve güneşli bir pazar günü Cumhuriyet Meydanı'ndaki Kurşunlu Parkı'nın içinde bulunan Mimar Sinan'a ait Kurşunlu Camisi ilk ziyaret durağımdı.


                                       


Osmanlı Dönemin'de 1574 yılında Doğancı Hacı Ahmet Paşa tarafından yaptırılmışsa da medrese, hamam, mektep ve imaret kısımları günümüze kadar ulaşamamış bir cami.


Yine şehrin merkezinde bulunan Mimar Sinan Parkı'ndaki Gevher Nesibe Hastahanesi ise Kılıçarslan'ın kızı, Melike Gevher Nesibe'nin vasiyeti üzerine kardeşi Sultan Gıyaseddin Keyhuresnev'in zamanında 1206 yılında yapılmış.


                             

İlk olarak Roma İmparatoru 3.Gordinious tarafından inşa edilen Kayseri kalesi, 1.Alaattin Keykubat döneminde ele geçirilmiş. Zamana yenik düşen kaleyi kurtarmak amacıyla başlatılan restorasyon çalışmalarının devam ediyor olması sevindirici. Çünkü; Kayseri kalesi turizm amaçlı ziyaret için oldukça yorgun ve harabe görünüyor!

                              
                                 
                                              

Bir Bursalı olarak Kapalıçarşı'nın daracık koridorlarına aşina olan ben; her ziyaret ettiğim şehirde, gözlerim o şehrin tarihi, eski sokakları kadar kapalıçarşısını arar. Bulur bulmaz da girer, o tarih kokan koridorlarındaki kalabalığın içine dalarım...

                                                 

Ancak Kayseri Kapalıçarşı belki de pazar günü olması nedeniyle sessizdi. Sakin karşıladı beni! Ben de baharatçılar, dokumacılar, otantik taşların satıldığı sıra sıra dükkanlar arasında rahat rahat dolaştım...

                                                

Burası Kapalıçarşı, pastırmacılar sokağı ve kale üçgenin ortasında bulunan Kadınlar Çarşısı.


                          

                                         

Çok sevdiğim pastırmanın cennetinde olmak tabii ki güzeldi. Ancak; bukadar çeşidinin olduğunu öğrenmek de ilginçti benim için!...

                                          

Tarihi kale çevresinde bulunan Kadınlar Çarşısı'ndan çıkıp, O kocaman! ana caddeyi geçtikten sonra karşınıza çıkan Hunat Cami, Hunat Hamamı, Hunat Hatun Kültür ve Sanat Merkezi şehrin tam ortasında bulunuyor. Belki de Kayserililerin buluşma noktası, yerli yabancı turistlerin ilgi merkezi.

                              
                                          

Hunat Hatun Kültür ve sanat Merkezi şu an Kayseri Belediyesi'nin Kayserililere ve şehrin sanatçılarına hediye ettiği, Ney dinletisi eşliğinde (İzmir Kemeraltı Kızlarağası Çarşısını hatırlattı bana!) gezerken, çeşitli resim, ebru, mozaik, tezhib, minyatür, hat, cam sanatçılarının eserlerini görebileceğiniz, kilim ve deri alışverişi yapabileceğiniz, sonrasında çayınızı, kahvenizi içebileceğiniz Selçuklu mimarisine ait tarihi, otantik bir avluda bulunan mistik bir çay bahçesi.


                                          

                                         Kum Sanat Evi

                               

                                            

Merkez hakkında bilgi veren güleryüzlü resim öğretmeni Özge Türkmençalıkoğlu'na ait bir tablo 



Rengarenk cam çubuklarından anında yapılan cam aksesuarlar.



           Nam_ı diğer HİÇ Hüseyin Garan'ın hayranlıkla          incelediğim klasik ve modern ebru çalışmaları.


Kısacası Hunat Hatun Kültür ve Sanat Merkezi sanatçıları  ve eğitimcileri ile adeta minik bir Güzel Sanatlar Akademisi...

Hiç sıkılmadan saatlerce kalabileceğiniz sanatla, halkla içiçe bir çay bahçesi.


Hunat Hatun'un türbesi de burada bulunuyor. Peki Kayseri'nin tarihinde önemli iz bırakan, şehrin birçok yerinde adını gördüğünüz Hunat Hatun kimdir? Öyküsü ve kişiliği oldukça etkileyici geldi bana!
   
 

Selçuklu Hükümdarı 1.Alaaddin Keykubat'ın karısı, 2.Gıyaseddin'in annesi olan Hunat Hatun zamanında büyük nüfus ve otorite sağlamış, güzelliğinin yanı sıra son derece narin, kültürlü, geniş kalpli bir hayırsevermiş. Bu nedenle kendisine bilgin ve büyük anlamına gelen Hunat ismi verilmiş. Aynı zamanda Alanya şehrinin son hükümdarı olan Tekfur'un kızı olan bir prenses. Aladdin Keykubat 1220 yılında Alanya şehrini almak için aylarca uğraştığı sıra rüyasında görür bu prensesi! Düğün töreninde daha öncesinde rüyasına giren göz kamaştırıcı güzelliğe sahip bu prensesi görünce de hayret ve heyecanla ay gibi, peri gibi güzel anlamına gelen ''MAHPERİ! MAHPERİ!'' diye seslenmiş ve böyle isimlendirmiş çok sevdiği karısını!

İşte Kayseri ziyaretimi Onun hikayesini öğrenirken içtiğim çay ile tamamladım. Bu şehirde tarihi güzellikler kadar Erciyes Dağı, Kapuzbaşı Şelaleri, Kaplıcaları gibi doğal güzelliklerinin de bulunduğunu unutmamak lazım.

Ancak; meşhur Kayseri mutfağını tabii ki sordum, öğrendim ve tadına baktım. Hatta yöresel ünlü bir restoranındaki şeflerden yardım aldım, çekim yaptım. Sonraki yazımda buluşmak üzere...



Keyif Dolu Günleriniz Olsun...

Petek Uluğ




9 Ocak 2014 Perşembe


Mutluluk nedir? diye soran öğrencim ile ilgili yazdığım yazı sonrası fark ettim ki çok kişi tarafından sorulan ortak bir soruymuş bu. Kimi kendi cevaplamış, kimi hala bulamamış yanıtını, kimi de sormaktan korkmuş kendine...

Aklın yolu bir olsa da herkesin kendi doğrusu vardır ya eğrinin içinde, anladım ki herkesin mutluluk reçetesi de kendisineymiş, hani doktoru da kendi, tedavisi de kendinde misali...

Başkası için iyi gelen ilaç sana yaramayabilir hali yani !

Sorunun cevabında ruh halimiz, hayata bakış açımız, yorumlama şeklimiz, biraz kişiliğimiz, biraz da genetik kodlamamız varmış...



Tamam ben de şimdi sadece kendime iyi gelen minik ama etkili, ufak ama anlamlı, hiçbir şey ama herşey olan, beni mutlu kılan heyecanlarımı paylaşacağım sizlerle, ola ki buluşuruz belki aynı yerlerde...


Ama bir dakika! Öyle hayatımızın temel taşları ailemiz, çocuklarımız, sevdiklerimiz, işimiz, evimiz, dostlarımız, başarılarımız, sağlığımız üzerine kurulan mutluluklar olmayacak bunlar tamam mı?, Önem sıralaması da yok! Bakın şöyle...

1. Sabah kahvaltı sofrasını hazırlarken, demlenmekte olan çaydan gelen dem kokusu...

2. Günün ilk haberlerini almak üzere gazeteye atılan ilk bakış anı...

3. Açmasını dört gözle beklediğiniz çiçeğin tomurcuk verdiğini fark etme anı...

4. Severek takip ettiğiniz dergilerinizi yeni ayda raflarda bulma anı...

5. Çok beğendiğiniz bir ayakkabı veya kıyafet için satış elemanının ''Sizin istediğinin beden/numara kalmadı, maalesef ! ''dedikten sonra '' Durun, bir saniye galiba depoda olacaktı'' diyerek bulup getirme anı...

6. Özel bir gün veya neden olmadan size özel gelen hediye paketini açma anı...

7. Sevdiğiniz çiçeklerle dolu balkonda/bahçede içilen kahveden alınan keyif anı...

8. Fırında pişmekte olan kek/kurabiyeden eve yayılan  vanilya kokusu...

9. ''Ulaşılamıyor'' sinyalinden sonra açılan telefondan gelen ''Alo'' sesini duyma anı...

10.Uzun zamandır aradığınız halde bulamadığınız bir şeyi çantanızın gözünde bulma anı...

11. Minik bir bebeğin kokusunu içinize çekme anı...

12. Bir buket çiçekle (Ya da bir kutu çikolata ile) karşılanma anı...

13. Adınıza yazılan bir şiiri okuduğunuz, size özel yollanan bir mail veya mesajı aldığınız an...

14. Sevdiğinizi bildiği için komşunuzdan gelen bir tabak dolusu lezzeti tatma anı... 

15. Arabanızı park etmek için yer bulamadığınız anda, bir arabanın çıkmakta olduğunu gördüğünüz an...

16. Aramasını beklerken umudunuzu tamamen kaybettiğiniz bir kişiden gelen '' Merhaba, iyi günler...'' mesajını alma anı...

17. Çok üşüdüğünüzde ısınma, çok terlediğinizde serinleme anı...

18. Severek okuduğunuz bir kitabın içine dalıp gitme anı...

19. Evinizi küçük değişikliklerle yenileyerek, büyük farklar yaratma anı...

20. Tertemiz serilmiş çarşaflardan gelen mis gibi sabun kokusuyla uykuya dalma anı...

21. Nostaljik bir yolculuğa çıkma anı...(Nostalji sevilendir, unutmayın!)

22. Çocukluğunuzdan gelen bir kokuyu içinize çekme anı...(Benim için örneğin; bir demet nergis veya sümbül kokusudur, çünkü annem evden hiç eksik etmezdi !)

23. Çok sevdiğiniz bir şehre veya mekana varma anı...

24. Geç vakitte evinize ulaşabilme anı...

25. Tartışmadan sonra gelen uzlaşma anı...

26. Çaresiz hissettiğiniz anda ''Merak etme, hallederiz !'' diyen bir sesi duyma anı...

27. '' Çay demledim, hadi gel, içelim !'' diyen bir arkadaşın davet anı..

28. Yeni aldığınız bir parfümü teninizle tanıştırma anı...

29. Kışın kestanenin, yazın közde mısırın tezgahlara ilk çıkma anı...

30. Diyet sonrası istenilen kiloya ulaşma anı...

31. Öğretilenin anlaşıldığını anlama anı...(Mesleki bir durum!)

32. Yazınızı yazdıktan sonra ''Yayın'' tuşuna basma anı...(Blogger olma durumu!)

33. Bağımlılıklarınızdan kurtulup, kendinizi serbest, ruhunuzu özgür hissettiğiniz an... 

34. Sevdiğiniz müziği dinlerken boş bir yolda araba kullanma anı...

35. Huzuru bulduğunuz her bir saniyeyi yaşayabilme anı...

Ve belki de daha nice anlar...Yani ''Mutluluk'' anlar topluluğu mu? Yani ''Anı yakala'' dedikleri bu mu? Evet bence öyle...


Mutluluk; anı yakalayıp, yaşayabilme anıdır...

Var olan ile var olabilme iken YOK olan ile de VAR olabilme halidir...

Tam iken tam hissedebilme, eksik iken TAMAMLANABİLME halidir...

Siyahın içinde beyazın, beyazın içinde siyahın olduğunu kabullenme anıdır.

Kendinizle kendiniz olup, herşeye boşverebilme yeteneğini gösterebilme anıdır...

İnançlarınıza sarılıp, bazen ''Hadi yüreğim, hadi gayret...'' bazen '' Yıkılmadım ayaktayım...'' bazen de ''Sil baştan başlamak lazım...'' diyebilme anıdır...




Keyif Dolu Günleriniz Olsun...

Petek Uluğ


7 Ocak 2014 Salı


İstanbul'da Beyoğlu tüm semtlerin beyidir bence. Oradan açılır ara sokaklar ana caddelere, kuytu köşelere. Ana damarıdır tüm İstanbul'un yani! İşte benim Beyoğlu sevdamın İzmir'deki kardeşi de Alsancak Kıbrıs Şehitleri Bulvarı ve Kordon'na açılan ara sokaklarıdır. Aynı ruha sahiptir diyemem, tabii ki olamaz zaten! Biri İstanbul'un kalbidir, diğeri ise İzmir'in özgür, başına buyruk, eğlenceyi seven, keyif dolu sokaklarıdır. Kimsenin kimseyle ilgilenmediği, tek amacın kafa dağıtmak ve eğlenmek olduğu Beyoğlu'nun minyatür sokaklarıdır Alsancak'ın ara sokakları...





Bu sokakta '' Hayat var '' sloganına ben derim ki ''İZMİR'DE HAYAT VARDIR!'' ...


Gece karanlığında parlayan, neon ışıklı sokaklar bu şehirde yaşayan insanların rengidir, ışıltısıdır, yaşam enerjisidir...
 '' Unutma bak burası Ege'dir '' der... Yani kıvraktır insanları öyle eğlenceden başka birşey bilmez anlamında değil ama eğlenirken eğlendirmeyi de görev bilir...Başka birşey bilmeseydi eğlencenin sokağına ''GAZİ KADINLAR SOKAĞI '' der miydi? Ne Ata'sını unutur, ne de vatanı için Gazi olmuş kadınlarını unutur...

                            




Bu kalabalık sokaklar İzmirli'nin birliğidir, beraberliğidir. Özele, bireye, düşünceye saygı duymayı bilen, hoşgörülü İzmirli, eğlenirken, kalabalıklaşmayı da sever.Yalnızlığı, tekliği Kordon'u seyrederken tercih edebilir ama akşam güneşini denize gömer gömmez arkadaşını arar, artık eğlenme zamanı gelmiştir. Arkadaş çok önemlidir İzmirli'nin hayatında.




Belki de bilir İzmirli kendisinin farklı olduğunu, güvenir, inanır ve bu nedenle hiç çekinmez dalga geçer kendisiyle...ÖKÜZ der bir barın adına, diğeri geçer karşısına açar bir bar O da  TREN der adına...

                                        
                                         


Tabii vazgeçilmezleri de vardır. Buzda bademcileri, midyecileri örneğin, başroldedir gece sokaklarında...



Taksim meydanındaki çiçekçilerime Alsancak sokaklarından selam olsun...






Keyif Dolu Günleriniz Olsun...