Millet
olarak böyle üzüntülü günlerde bırakın keyifli paylaşımlar yapmayı, yazı
yazmak, anlatmak ve herbir kelimeyi itinayla, özenle seçmek çok zor. Yanlış
anlaşılmaya fırsat vermeden kendini ifade etmek ise daha zormuş!
Bayram
tatilimizin hemen akabinde tam yaz sıcaklarının ortasında kış günlerinin
ayazını yaşamaya başlayacağımız belliydi. Sosyal medya hesaplarımızda kınadık,
yeter dedik, profilleri kararttık, biter sandık…
Aslında bitmesini
sadece umut ettik! Gücümüz umut etmeye yetti.
Bugün umutlarımızın
yerini ne aldı? Gencecik çocuklarımızın şehit haberleri, dinmeyen feryatlar,
onların perişan aileleri ve ülkeyi saran matem, öfke havası ile karışık endişe,
gerginlik, kaygı ve kaos ortamı! (Bırakın yaşamayı, yazarken , okurken bile
dayanamıyor insan.)
Yani, terör
korkusu. Tarifi zor, açıklaması akıl yoluyla
olamayan, ancak; vicdan ve sorumluluk sahibi, ülkesini seven, tarihini bilen
her vatandaşın iliklerine kadar hissedebileceği, kendini biçare hissettiren
zalimce korku!
Korku
korkuyu getirir ya; bakın şimdi hangi korkular içindeyiz?
Bir olmak,
tek olmak, beraber olmak ihtiyacı ve mecburiyetinde olmamız gerekirken ayrı,
farklı, parça parça olmak korkusunu yaşadığımız günlerdeyiz, işte en korkulası korku
da bu zaten.
Yazılı ve
görsel medyadan daha etkili olan sosyal medyada şöyle yorumları bir okuyun da
görün bakın; biz aslında nasıl da çoktan bölünmüşüz, çözülmüşüz!
Evrensel
olarak kınanması gereken terör şiddetine karşı bile birleşmeyi bırakın, nasıl
da sağduyumuzu kaybetmişiz. Ölümü dahi kategorize ederken, kutsal değerlerimizi
bile sınıflandırmışız.
Birbirimize
yazdığımız yorumlardaki şiddet, kin öylesine büyük ki hiçbir terör örgütüne
gerek yok!
Farkında
değil miyiz? İstenmeyen oyunda isteyerek rol almıyor muyuz?
Dahası var!
Yeni akademik yılın başlayacağı günlere az kaldı. Bu ne demek? Çok şey demek!
Şu an
üniversite kampüslerinden uzakta olan gençlerin anfilerine dönerken ruh halleri
hiç de sağlıklı olmayacaktır! Bilenerek, kanırtılarak, ayrışarak gelen 18-25
yaş grubu gençlerin öfkesini bir hayal edin! Korktunuz mu?
Ben
korkuyorum. Çünkü yıllardır onlarla içiçeyim, çok iyi tanıyorum onları.
Siz ders anlatırken,
sizi dinler gibi görünürken aslında akıllarının dışarıdaki eyleme katılma
planlarında olduğunu bilirim!
Üniversite
sınıfları doğu, batı demeden ülkenin her köşesinden veya dışından gelen farklı
düşünce, inanç, ırk, din ve dillere ait öğrencilerin bulunduğu evrensel
okullardır.
Bu okullarda yanyana, dipdibe oturabilmek ve ortak zaman diliminde
birlikte eğitim alabilmek demektir! Yani hayata birlikte hazırlanmak demektir!
Peki bu ortamda eğitim kolay mı olur sanıyorsunuz? Huzur ve barış olmadan bilim
olabilir mi? Bilim olmadan bu ülke aydınlık kalabilir mi?
Biz
üniversite hocalarını bu hassas dengeyi sağduyu ve sükunetle sağlamayı
gerektirecek (Ki her zaman öyle olmalıdır!) günler bekliyor.
Ailelere
düşen görev ise bu gerçeği unutmadan gençlerimize tartışma ve çatışma ortamlarına
girmelerini engelleyecek telkinlerde bulunmalarıdır.
Tepkilerimiz
nefret kavramından uzak olmalıdır! Tepkilerimiz şiddeti doğurmamalıdır! Teröre
hayır derken birbirimize girmeye de hayır diyebilmeliyiz. Yani biz
diyebilmeliyiz çünkü tek yolu budur!
Unutmayalım; sosyal medyanın gücü, psikolojik
etkisi çok kuvvetlidir. Toplumu birleştiren veya iğfale neden olabilen bir güce
sahiptir!
Aksi halde mehmetçiklerimizi
teröre kurban ederken, yarının mehmetçikleri olacak üniversiteli gençlerimizin de
oyunlar içine çekilmelerine farkında olmadan sebep oluruz.
Şehit
vermeyi önlememiz gerekirken, akan kana dur derken, kaybedilmeye hazır bir
gençlik yetiştirmemeliyiz!
Onların oyun
içine çekilmesi demek ise bu güzel ülkenin kurban edilmesi demektir.
Buna müsaade
etmek ise yaşanacakların vebalini de almak demektir!
Keyifli
günlerde buluşabilmek umuduyla…
Çok haklısınız. Biz de eşimle bugün aynı şeyi konuştuk:(
YanıtlaSilEvet Sezer Hanım, aslında çok kritik bir döneme giriyoruz. Bunu unutmadan tepkilerimizi göstermeliyiz. Şiddete dönen tepki bize çok daha canlar kaybettirebilir! Barışı bekliyoruz, evlatlarımızı kaybetmeyelim artık!
Sil