Sosyal medyada tanıştığım, bir araya gelerek sarıldığım, sohbet ettiğim çok güzel insanlar oldu. Onlardan biri de Psikolog-yazar, aile, evlilik danışmanı sevgili İlkim Öz'dür. Kendisini sosyal medyadan çok daha önce tanıyordum, tabi ki! TV programlarında sohbetlerini, kitaplarındaki öykülerini, gazete röportajlarını takipteydim. Sesinin tonundaki huzur ve gözlerinin rengi de en az anlattıkları kadar dikkat çekiciydi benim için.
Bir gün instagram paylaşımlarımız sayesinde birbirimizin evine, hayatına misafir olduk. Michael'ı çok sevdi; çünkü İlkim Hanım gerçek bir hayvansever. Onun da evinde sahiplendiği can dostları var. Onları ofisinde bile ağırlar bazen.
O da çiçek sevdalısıdır, paylaşımlarından pozitif enerjisini hissetmemeniz mümkün değil!
Mesleki anlamda bir ilke imza atan, Türkiye'de ilk öykü terapi kitabının yazarıdır. Bildiklerini paylaşmayı seven bir psikologtur. Kalemi en cesur terapist ünvanını kazandığı 19 kitabı yayınlandı.
İzmir'de kitap fuarında ziyaretine gittim. Beni kalabalığın içinden fark ederek tüm samimiyetiyle ''Hoşgeldin, Petek!'' dedi. Ailemi,oğlumu, Michael'ı sordu. Anladım ki bazı insanların meslekleri tesadüfi bir seçim değil!
Blogumda söyleşi yapmak istediğimi ilettiğim zaman yoğun çalışmasına rağmen ''Ne demek? Seve seve...'' dedi. Kişisel internet sitesinde ''Herkesin biraz konuşmaya ihtiyacı vardır!'' diyor. Benim de Ona sorular sormaya ihtiyacım vardı, galiba!
Bana ve blog okuyucularıma zaman ayırdığı içten sohbeti için İlkim Hanım'a çok teşekkür ederim.
Blogumda söyleşi yapmak istediğimi ilettiğim zaman yoğun çalışmasına rağmen ''Ne demek? Seve seve...'' dedi. Kişisel internet sitesinde ''Herkesin biraz konuşmaya ihtiyacı vardır!'' diyor. Benim de Ona sorular sormaya ihtiyacım vardı, galiba!
Bana ve blog okuyucularıma zaman ayırdığı içten sohbeti için İlkim Hanım'a çok teşekkür ederim.
Peteğin Keyif Dükkanı: İnsanların bireysel, ailesel, toplumsal alanlarda yaşadıkları sorunları çözmek, baş etmek amacıyla psikolojik desteğe ihtiyaç duymaları ile beraber bu destek bilincinin geliştiğini ve gelişmekte olduğunu gözlemliyorum. Bu da bir eğitimci olarak beni mutlu ediyor. Her alanda olması gerektiği gibi işi uzmanına bırakmayı, el yordamı ile halletmemeyi öğreniyoruz belki de!
Son 20 yıllık perioda bakarsak, insanlar artık siz psikologlara daha rahat ulaşabiliyorlar, sorunlarını anlatabiliyorlar diyebilir miyiz? Klinik anlamda yol alıyor muyuz? Örneğin; aile terapilerine erkekler de dahil oluyor mu?
Peteğin Keyif Dükkanı: Bir genelleme yaparsak; danışanlarınızın size başvurma nedenleri arasında hangi konuları sıralayabiliriz, İlkim Hanım? Bizim toplumsal psikoloji analizimiz nedir?
İlkim Öz: Son yıllara kadar insanlar psikolog ile psikiyatr ayırımını bilmiyordu. Bunu doğal karşılamak gerek. Neden derseniz çünkü toplumumuz hangi rahatsızlığa hangi uzmana gideceğine ilişkin bilinçlendirilmemiş. Bunu sıklıkla fark eden bir uzman olarak “ Terapide 5 Soluk” adlı kitabımı yazmaya karar vermiştim.(1999) O güne kadar anne babalara rehber niteliğinde kitaplar yazıyordum. Ama gelen danışanlardan anlıyordum ki kimse psikolog kimdir, psikiyatr kimdir ve psikoterapi nedir bilmiyordu. Yazmam gerek diye düşündüm. Toplumumuz bilmeli psikiyatrist ile psikolog arasındaki arasındaki farkı. Ve çok önemli bir konuyu daha aydınlatmalıydım.
Psikoterapi nedir? Terapist ne yapar da ağlayarak gelen kişi, gülümseyerek çıkar. Ruhu ağrıyan birinin sızısı nasıl diner? Kitabı yazdığımda hocalarım bana tepki gösterdi. Terapiyi deşifre ettin diye. Oysa ki bana göre bilgi paylaşılmalı.Terapi odasında nasıl bir sistem işlediği.paylaşılmalı ki kişiler rahatsızlıklarında hangi uzmana gideceklerini bilsinler. İşin güzel tarafı, benden sonra hocalarım da kitap yazmaya başladı!
2000 li yıllar insanın ruhunu yani psikolojisini keşfetme dönemi oldu diyebilirim. Bu son derece sevindirici. İnsan zaman içinde, örneğin baş ağrısının yada mide ağrısının salt fiziksel kaynaklı olmadığını psikolojik kökenli de olabileceğini öğrendi. Mesela stres hormonlarından sık sık bahsediyoruz. Yani üzülüp, korktuğunuz, heyecanlanıp, kaygılandığınız zaman beynimiz bir hormon salgılıyor. Bu hormonun içinde asit var vücuttaki tüm organları deforme ediyor. Bilimsel araştırmalara göre biliyoruz ki kanserde yani hücre deformasyonunda stres son derece etkili. Tabi ki genetik yatkınlıklar da söz konusu ama stres çok güçlü bir tetikleyici.
Benim mezun olduğum yıllara göre, toplum daha bilinçli ve biz psikologlara başvuruyorlar.
Ben evlilik ve aile terapistiyim. Sevinerek belirtmeliyim ki çok bilinçli bir yeni nesil var. Evlenmeden önce, “Bizim evliliğimiz nasıl olur” diye geliyorlar. Anne baba olmak istiyoruz, nasıl ebeveynler oluruz diye bilgilenmek için geliyorlar. Sayı çok mu değil ama umut verici ve sevindirici.
Ben evlilik ve aile terapistiyim. Sevinerek belirtmeliyim ki çok bilinçli bir yeni nesil var. Evlenmeden önce, “Bizim evliliğimiz nasıl olur” diye geliyorlar. Anne baba olmak istiyoruz, nasıl ebeveynler oluruz diye bilgilenmek için geliyorlar. Sayı çok mu değil ama umut verici ve sevindirici.
Peteğin Keyif Dükkanı: Bir genelleme yaparsak; danışanlarınızın size başvurma nedenleri arasında hangi konuları sıralayabiliriz, İlkim Hanım? Bizim toplumsal psikoloji analizimiz nedir?
İlkim Öz: Genel anlamda biz psikoterapistlere başvuran kişileri değerlendirirsek, kadınlar çoğunlukta. Gönül ister ki erkekler de gelsin. Erkek eşinin sorununa, çocuğunun sorununa sahip çıksın. Ama erkek henüz bununla yüzleşmeye hazır değil. Bakıyorsun erkeğe mimar, mühendis, doktor ya da iş adamı. Her türlü sorunu çözüyor ama ailesiyle o duygu bağını kuramamış. Benim analizlerime göre, bizim toplumumuzda erkekler duygusal sorunları çözmekte çok dirençli ve hazır değil. Erkek acıdan korkuyor. Yani duygusal acıdan söz ediyorum. Yoksa fiziksel acıya çok karşı çok dayanıklılar elbette. Ama bu noktada şu gerçekliği de söylemeden geçemeyeceğim; kadının acı eşiği erkeğe göre 7 kat fazla güçlü! Bunun adı da Doğum sancısı. Hayata karşı yani!
Danışanlarım daha çok kadındır. Bu kadınların çoğunluğu evlilik sorunlarına ilişkin gelirler. En başta sanıldığının aksine “aldatma” yoktur. Eşin ilgisizliği, psikolojik ve fiziksel şiddet vardır. Kadının ise sevilme isteği ve erkeğin duyarsızlığı vardır. Çünkü erkek kendi yaşam alanında “ego” davranışlarını sürdürür yani dilediği TV programını izler ya da uyur. Kadın ise ilgi ve onay ister eşinden. İşte bütün sorun burada yükselir ve patlar. Kadın sorunu dile getirir,erkek umursamaz. Sonunu çözemeyen kadın “Terapiste gidelim” der. Erkekse “Valla ben mutluyum, mutsuz olan sensin, sen git” der. Ve kadın yine yalnız olarak bize gelir. Sonuç olarak evlilik ve aile terapilerine eşiyle gelen kadın sayısı azdır.
Toplum olarak analiz edersek, kadınlar ilişkilerine aşırı odaklanıyor ve takıntı yapıyor. Eşim nerede, ne yapıyor, kiminle diye obsesif davranış ve duygular çok yüksekte. Oysa ki yaşam tek odaklı değildir. Olursa sorun çıkar insanı yorar. Hayat bir mozaiktir. Bana göre kadın toplumun temelini oluşturur. Çünkü aile kurma becerisi sadece kadındadır. Erkekte yoktur bu özellik. Onlar soyun devamı için kodlanmıştır genlerinde. Bu da kötü olarak algılanmamalıdır. Modern toplum bilinci, bu anlamda erkeği de eğitmiştir. O zaman kadın da özgüvenli ve güçlü olmadır. Neden anxiete/ kaygı bozukluğu şikayeti ile hastanelere başvuranlar kadınlardır? Çünkü kadınlar daha duygusal ve duyarlıdır. Erkek daha bir mantıkla yaşar hayatı. Erkekler olaylarla duygu bağı kurup, içsellleştirmezler. Hangisi doğrudur? Bana sorarsan ikisi de doğrudur. Kadın ve erkek kendi kişisel genlerinde birbirlerini bütünlerler.
Peteğin Keyif Dükkanı: Demek ki iki cinsin birbirini toplumsal ve genetik kodlanmaları ile kabullenmeleri gerekiyor. Bu da hem ilişkilerde hem de evliliklerde hoşgörü getirecektir. Tabii sınırları olan bir hoşgörüyü kastediyorum!
Ülke olarak zor bir kış geçirdik, nedenleri malum! Ve hepimiz baharı özlemle bekliyoruz. Çevremde çeşitli sebeplerle sürekli mutsuz, şikayet eden, yüzü asık insanlar görüyorum. Hatta kendi üniversite öğrencilerim yani O pırıl pırıl gençlerim de mutlu değil. Onları motive etmek için zorlanıyorum. Kişisel motivasyonumuzu artırabilmek, ''Hadi yine, yeni yeniden'' diyebilmek için neler yapmalıyız? Neler önerirsiniz?
İlkim Öz: Evet, ülke olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Terör, tecavüz, cinayet ve öfke patlamaları vb. Bu olaylardan dolayı insanlarımız çaresiz ve korku dolu hissediyor. İnsanlar sabah uyandıklarında depresif hissediyor. İnsanımızın kaygı düzeyi arttı ve bilinç altlarında korku ile güne başlıyorlar.
Egonuz sizi tuzağa düşürmek ister. Kanmayın. Ego alıcı karakterdir, hep sevilmek ister, her daim doyurulsun ister, hep haklı olmak ister, doyumsuzdur. Oysa siz, sevin, sevginizi hissettirin ve her ne olursa olsun hayata gülümseyin.
Peteğin Keyif Dükkanı: Eğitimi olmayan kişilerin kişisel gelişim adı altında psikolojik destek vermelerine ne diyorsunuz?
Peteğin Keyif Dükkanı: Demek ki iki cinsin birbirini toplumsal ve genetik kodlanmaları ile kabullenmeleri gerekiyor. Bu da hem ilişkilerde hem de evliliklerde hoşgörü getirecektir. Tabii sınırları olan bir hoşgörüyü kastediyorum!
Ülke olarak zor bir kış geçirdik, nedenleri malum! Ve hepimiz baharı özlemle bekliyoruz. Çevremde çeşitli sebeplerle sürekli mutsuz, şikayet eden, yüzü asık insanlar görüyorum. Hatta kendi üniversite öğrencilerim yani O pırıl pırıl gençlerim de mutlu değil. Onları motive etmek için zorlanıyorum. Kişisel motivasyonumuzu artırabilmek, ''Hadi yine, yeni yeniden'' diyebilmek için neler yapmalıyız? Neler önerirsiniz?
İlkim Öz: Evet, ülke olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Terör, tecavüz, cinayet ve öfke patlamaları vb. Bu olaylardan dolayı insanlarımız çaresiz ve korku dolu hissediyor. İnsanlar sabah uyandıklarında depresif hissediyor. İnsanımızın kaygı düzeyi arttı ve bilinç altlarında korku ile güne başlıyorlar.
Her şeyden önce hayata uyumlamak gerekiyor. Sorunlar her zaman oluyor ama insan çözüm üretmeli. Bu yüzden hep yineliyorum; bağımlı değil, özgür düşünüp, bağımsız hisseden çocuklar yetiştirmeliyiz. “Öğrenilmiş Çaresizlik” diye adlandırdığımız bir kavram var. Yani sorunlar karşısında dibe vurmak. Mesela “ Hayat zordur” kodlamasıyla büyüyen bir çocuk öfkeli olur hayata karşı. Evet hayat çıkmazlarla doludur, o zaman çözüm üretebilirsin. Çaresizlik yerine çözüm üretebilirsin. Aklını kullanarak, yepyeni yollar bulabilirsin. Duyguların seline kapılmayı her insan yaşar ama akılsız duygular insanı çok yorar.
İlkim Öz: Sosyal medya konusuna gelince, çok önemsiyorum bu meseleyi. Neden önemsiyorum çünkü; insanların hayatını etkiliyor. Şöyle ki; sosyal medyada bir takip edilenler bir de takipçiler var. Takip edilmek isteyen ego bağımlılarının, takipçi satın aldığını biliyoruz. Hatta bu kişiler ”like” yani beğenici grubu da satın alıyorlar. Kendilerini takip ve yayınlarını beğenenler çok olsun diye bazı ticari gruplara para ödüyorlar. Kısacası böyle ticari bir sistem kurulmuş. Sahte ve sanal bir ortam bu. Bakıyorsun hiç mesneti olmayan bir kişinin binlerce takipçisi var.Tamam olsun, sıkıntı yok, o da böyle mutlu oluyor. Ama bir araştırma sonucu var ki: şöyle, hem diğer insanlar bu kişileri otorite sanıp kanıyor, hem de yazdıklarını önemseyip uyguluyor. Ve aynı zamanda şöyle bir sonuç ortaya çıkmış ki sosyal medya insanları mutsuz edip depresyon yaratabiliyor. Çünkü orada yani sanal ortamda insanlar hep mutlu. Halbuki kendileri mutsuz. Bu da insanlarda öfke yaratıyor. Sosyal medyada, instagramda mutlu insanları görüp, eşiyle kavga eden insanlar var.
Peteğin Keyif Dükkanı: Aa ne güzel söylediniz. Akılsız duygular insanı yorar! Duyguların da akıllı olması lazım!
Güncel sorunlardan biri de sosyal medya bağımlılığı. Artık anneanneler, babaanneler, dedeler, siyasiler, ünlü, ünsüz, çoluk çocuk hepimiz sosyal medya kullanıyoruz. Bu arada sizin de sıkı takipçinizim. Paylaşımlarınız sakin. Yani; huzur dolu. Ancak; Sosyal medyadan keyif, bilgi, haber alalım derken, olumsuz yan etkilerini yaşar hale geldik. Birçok kişi medya detoksuna başladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Güncel sorunlardan biri de sosyal medya bağımlılığı. Artık anneanneler, babaanneler, dedeler, siyasiler, ünlü, ünsüz, çoluk çocuk hepimiz sosyal medya kullanıyoruz. Bu arada sizin de sıkı takipçinizim. Paylaşımlarınız sakin. Yani; huzur dolu. Ancak; Sosyal medyadan keyif, bilgi, haber alalım derken, olumsuz yan etkilerini yaşar hale geldik. Birçok kişi medya detoksuna başladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şunu önemle belirtmek isterim ki sosyal medyayı bilinçli ve kontrollü kullanan insanlar dışında iyi niyetli olmayan eller sosyal medyada insanı yutar. Sanal bir ortamdır bu ve insanı çok rahat sömürebilir. Sahte doktorlar, sahte psikologlar, sahte diyetisyenler, sahte avukatlar, vb. Özellikle de blogger anneler çok tehlikeli. Kendilerini çocuk gelişim uzmanı sanan, psikolog sanan, sanan diyorum çünkü onlar kendilerini böyle yansıtıyorlar, bu kişilerden uzak durmak gerekiyor. Günümüzde bazı insanlar olmak istedikleri hayaller için başka insanlara zarar verebiliyor. Hep söylediğim gibi en ürkütücü duygu egodur.
Egonuz sizi tuzağa düşürmek ister. Kanmayın. Ego alıcı karakterdir, hep sevilmek ister, her daim doyurulsun ister, hep haklı olmak ister, doyumsuzdur. Oysa siz, sevin, sevginizi hissettirin ve her ne olursa olsun hayata gülümseyin.
İlkim Öz: Diploması olmayan, psikoloji bilim dalının lisans yani üniversite eğitimini almayan kişilerin, danışmanlık yapmaları tabi ki söz konusu olamaz. Bu kişilere baktığınız zaman, çoğunun sorunlu insanlar olduğunu görüyorsunuz. Ekranlara çıkıp "Davranış bilimciyim" diye de cahilce konuşabiliyorlar. Salt para kazanmak amacına odaklanmış ve insanın ruh sağlığıyla oynayan bu sahtekârlara insanlarımızın gitmemesi, prim vermemesi gerek. Ve şu koçluk meselesi de para tuzağı. Yaşam koçu, çocuk koçu, anne koçu, ders koçu vb gibi bilim dışı, mantık dışı bir trend de var. Son kitabım ''Celladına Aşık Olmak'' in giriş bölümünde de belirttim. Kendinizi ve ailenizi diploması olmayan ehliyetsiz kişilere emanet etmeyin diye. Çok zarar veriyorlar çünkü. Biliyorsun intihar olaylarına kadar tetiklenebiliyor kişiler. Daha bilinçli olmalı insanımız. Gittiği uzmanın diplomasını, eğitimini sormalı, araştırmalı. Sosyal medyada her takip ettiğine inanmamalı. Biliyorsun sahte İlkim Öz'ler bile çıktı. Internet üzerinden seans adı altında yazışmışlar insanlarla.
Psikoterapi internet üzerinden olmaz. İnanmayın, kanmayın diye tekrar altını çizelim.
Psikoterapi internet üzerinden olmaz. İnanmayın, kanmayın diye tekrar altını çizelim.
Petek'çim çok keyifli bir sohbet oldu. Dileğim şudur ki senin gibi duyarlı, çalışkan, topluma, gençlere faydalı, güçlü kadınlarımızın daha da çoğalması. Sevgiler...
Peteğin Keyif Dükkanı: Bu konu da zamanla bilinç kazanacaktır diye düşünüyorum, umarım ağır bedeller ödemeyiz!
Uzun zamandır merak ettiğim soruları ne güzel açıkladınız. Ruhumuzu iyileştirmek, bilincimizi geliştirmek ve hayata gülümseyebilmek için sizlere çok ihtiyacımız var. Benim için söylediğiniz güzel kelimelerinize, takdirinize çok teşekkür ederim. Siz de sevgiyle kalın...
Keyif Dolu Günleriniz Olsun
Petek Uluğ
0 yorum:
Yorum Gönder
Eger yorum yapamıyorsanız, aşağıda "Yorumlama Biçimi" nin yanındaki küçük ok a tıklayarak anonime gelin.Yorumunuzu tekrar gönderin.